23 Nisan geldi...
Yine çocuklar ellerinde bayraklarla yürüyecek,
Sahneye çıkıp şiirler okuyacak,
Bir günlüğüne “makamlar” onlara teslim edilecek...
Peki ya ertesi gün?
O çocuklar, yine aynı sınıfta çatlayan sıralarda mı oturacak?
Yine aynı okula, aç karnına mı gidecek?
Yine aynı sokakta, satacak mı mendil, su, simit?
Evet, 23 Nisan bir bayramdır, bir gururdur.
Ama aynı zamanda bir hesap günüdür.
Mustafa Kemal Atatürk bu günü çocuklara armağan ederken, onlara oyuncaklar değil, sorumluluk verdi.
Dedi ki:
“Bu ülke sizin, bu gelecek sizin, bu devlet sizin.”
Ama biz büyükler, onların geleceğini ne kadar sahiplendik?
Bugün bir çocuğun gözünde ışıltı varsa,
Bir diğerinin gözünde yoksulluk var.
Biri tabletle ders işlerken,
Diğeri defter bile bulamıyor.
Biri okul sonrası müzik kursuna giderken,
Bir başkası işporta tezgâhında büyüyor.
Böyle bir ülkede 23 Nisan’ın sadece süslenmiş kürsülerde kutlanması yetmez.
Asıl bayram; çocuklar eşit fırsatlara kavuştuğunda kutlanacaktır.
Unutmayalım:
Bir çocuğun kaderi, onun doğduğu semte göre belirleniyorsa,
23 Nisan sadece bir ritüel, bir gösteri olur.
Ama biz bu günü
Bir seferberliğe çevirirsek,
Her çocuğun eğitimini, sağlığını, güvenliğini bir milli dava olarak görürsek…
İşte o zaman 23 Nisan gerçekten yaşar!
Çocuklara hak ettikleri gibi bir dünya kuramadıktan sonra,
Onlara koltuk teslim etmenin ne anlamı var?
Gerçek liderlik, onların geleceğini bugünden inşa etmektir.
Bugün, 23 Nisan'da bir bayram havası estirelim elbet,
Ama sonra soralım kendimize:
"Bu çocukların hakkını gerçekten verdik mi?"