Toplum olarak kazancımızın azaldığını mı yoksa toplumsal katılımcıların bizi duyarlı kıldığını mı sorgulamak gerekiyor?
Geçmiş yıllarda mahallelerde yaşanan düğün, asker uğurlaması veya cenazeler gibi etkinliklerdeki dayanışmacı ruhun anlaşılması hiç de zor değil.
O zamanlar, bir ölüm olduğunda mahalledeki evlerde televizyon açılmaz, insanların kendi maddi durumlarına göre ölüm evlerinde yardımda bulunur; mutlulukta ve acıda birleştirilir, paylaşımlar sıkı sıkıya bağlarla örülürdü.
Düğünlerde ve asker uğurlamalarında herkes bir araya gelir, mutluluk birlikte yaşardık.
O günler daha sıcak ve sıcak olan günlerdi…
Ancak günümüzde aynı mahallede ya da hatta aynı apartmanda bir cenaze ya da düğün olduğunda karşı komşunun bile haberi olmuyor. İnsanlar bu tür olaylara karşı kayıtsız kalmış durumda; bir tarafta cenaze kaldırılırken diğer kapıdan geliniyor ama kimse bununla ilgilenmiyor.
Artık hiçbir şeyin değer kaybının olmadığı bir toplum haline geldik. Bu durumu anlamlandırmaya devam ederken kafamda birçok soru beliriyor!..
Ne oldu bize?
Neden bu hale geldik?
Bizi yıpratan nedir?
Toplumsal değerlerimizi neden kaybettik?
Son dönemde Kartalkaya 'da ortaya çıkan, sonrasında bazı medya mensuplarının yaptığı yorumlar ise bu duyarlılığın somut örneklerinin gözler önünde seriyor.
Lüks bir otelde ortaya çıkan fırsatı fırsat bilen bazı kişiler, “O lüks kadar otelde ne işler var?
Olayı kişiselleştirip daha iyiye doğru giderek “iyileşme” noktasına dönmeye çalıştılar.
Eleştiriler siyasi tartışmalara dönüşerek "Belediye suçlu", "Bakanlık suçlu" gibi rekabet arasındaki çekişmelere yol açtı.
Ancak kimin suçlu olduğu konusunda kesin kararlar devlet ve yargıya verilmeli; sadece bizdeki salgının başlamasıyla kalmıyoruz.
Yangının görüntülerini izlerken yan tarafta hala kaymaya devam eden insanların hâlini görmek küçülten verici değil mi?
Peki, biz neden böyleydik?
Sonuç olarak, toplumsal değerlerin aşındığı bu süreçte sürdürülen ortaklaşa olan saygısı azalmış, empati yeteneği körelmiştir.
Yardımlaşma kültürü yerine egoizmin egemen olduğu bir anlayış yerleşmiştir. Bu durumun sürekli olarak gelebilmesi için toplumsal bilincin yeniden canlandırılması gerekmektedir.
Ancak bunun için hepimizin çabası gerekmektedir.