Zeynep DURAK

Tarih: 08.05.2025 19:53

Güçlü Liderlik, Yorgun Kadrolar ve Basiretsiz Muhalefet: Yeni Türkiye'nin Kaderi

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye, son yirmi yılda tarihinin en köklü dönüşümlerinden birini yaşadı. Ekonomiden sağlık sistemine, ulaştırmadan dijitalleşmeye kadar her alanda köklü reformlara imza atıldı. Bu dönüşümlerden birinin merkezinde tartışmasız bir liderlik figürü yer aldı: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Onun liderliği sayesinde "muhtar bile olamaz" denilen bir figür, bugün Türkiye'nin siyasi tarihinde en uzun süre iktidarda kalan ve halkla bağını hiç koparmamış bir lider olarak öne çıktı.

Erdoğan, AK Parti'nin kuruluş felsefesinde yer alan "millete hizmetkâr olma" idealini, söylemden icraata taşıyan bir lider oldu. Özellikle 2000'li yılların başında uygulamaya konulan sağlıkta dönüşüm projesiyle, yıllarca hastane kapılarında sıra bekleyen vatandaş, doktoruna kolay ulaşan, ilaçlarına daha erişilebilir bir sistemle tanıştı. Bugün e-Devlet gibi dijital hizmetler sayesinde kamu ile olan ilişkilerdeki hantallık tarihe karıştı. TOKİ projeleriyle dar gelirli aileler yıllarca hayalini kurdukları evlere kavuştu. Milli teknoloji hamlesi ile özellikle savunma sanayisinde atılan adımlar, Batı'nın baskısına boyun eğmeden bir "bağımsız Türkiye" idealini ete kemiğe bürüdü.

Ancak bu başarıların üzerine gölge düşüren, halkta zaman zaman şüphe oluşturan bir gerçeklik de var: Yorgun kadrolar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletle arasındaki bağı hep güçlü tuttu. Ancak aynı bağı parti içindeki tüm isimlerde görmek mümkün olmadı. Yerel yönetimlerden bakanlıklara kadar pek çok alanda sadakatin liyakatin önüne geçtiği bir tablo ortaya çıktı. Halktan kopuk, sahaya inmeyen, kibirli ve uzak bir üyekadro tipi; hizmetin niteliğini düşürdüğü gibi, halkla olan duygusal bağı da zedeledi. Bu noktada Cumhurbaşkanı'nın liderliği ve samimiyeti, kadrolardaki eksiklikleri sürekli telafi etmeye çalışan bir unsur haline geldi.

"Bir olalım, iri olalım, diri olalım" diyen bir liderin çağrısının hakkını vermek, sadece mitinglerde bayrak sallamakla olmaz; bu ideal, çalışmakla, hakkaniyetle, samimiyetle anlam bulur.

Ancak asıl çelişki, muhalefet cenahında görülmekte. Türkiye'de muhalefet, uzun yıllardır halkın beklentilerine net bir cevap veremiyor. Söylem olarak halkçılıktan yana olduklarını söyleseler de, pratikte sadece belli kimlik gruplarına hitap eden, "elitist" ve merkezden uzak bir siyaset dili benimsiyorlar. Alevi ve Kürt seçmenler üzerinden kimlik siyaseti yürütürken, Anadolu'nun muhafazakâr ve milli değerlerine sahip kesimlerini ya görmezden geliyor ya da açıktan dışlıyorlar. Bu da muhalefetin "milletin tamamını" kucaklama özlemini hayal dünyasına hapsediyor.

Bir bütün olarak bakıldığında, Türkiye'nin ihtiyacı; tek adamcılığa karşı çıkmak değil, tek adamın etrafında liyakatli, millete hizmet etmeyi şeref bilen bir kadroyla istikrarı ve kalkınmayı süreklileştirmektir. Aynı zamanda söylemle değil, eylemle halkın gönlünü kazanan, çözüm üreten bir muhalefettir. Çünkü istikrar kadar denetim de, iktidar kadar muhalefet de demokrasi için şarttır.

"Siyaset, hizmet etme sanatıdır" diyen anlayışın yaşatılması, Türkiye'nin geleceği için en büyük umuttur. Bu umut, ne sadece bir lidere, ne de tek başına bir partiye bırakılabilir. Bu, hepimizin sorumluluğudur.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —