Anadolu erenlerinden Hak aşığı Yunus Emre orta Anadolu havzasında dünyaya gelmiş ve 13-14. Yüzyıllarda yaşamış bir uludur. Yunus Emre sevgi dolu, derin ilim sahibi büyük bir filozoftur. Yunus Emre Anadolu’nun karanlık bir döneminde dünyaya ışık tutmuş, nadide bir şahsiyettir.
Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinin Sarıköy’ünde doğmuş, büyümüş, ömrünün bir bölümünü orada geçirmiş, bir bölümünü de Ankara Nallıhan’da şeyh Tapduk Emre’nin yanında tamamlamıştır. Yunus Emre yaşadığı yüzyılda omuzunda heybe, elinde asa, dilinde zikir Anadolu’nun bağrında çağlayan bir şelale gibi gönülden gönüle akmıştır.
Aşktır Yunus, sevgidir; özü doğru, sözü doğrudur. Yunus’un dergâha taşıdığı odunlar bile doğrudur. Yunus’un taşıdığı odunların düzgünlüğü dikkat çekicidir.
Bir gün şeyhi Tapduk Emre Yunus’a;’’ Pîrim Yunus dergâha hep doğru odunlar getiriyorsun, dağda hiç mi eğri odun yok?’’ diye sual eder. Yunus yere bakar, boynunu büker ‘’Şeyhim, sizin kapınıza eğri odun yakışmaz bu yüzden doğru odunları dergâha getirip, dal budak olanları fakire fukaraya dağıtıyorum ‘’der.
Kırk yıl…dile kolay, tam kırk yıl böyle geçer. Sabrın zirvesidir kırk yıl. Şeyh ne derse Yunus onu yapar itirazsız, itaat eder. Tapduk Emre şu kadar zaman ben bilmem diyeceksin
der Yunus’a. Zaman doluncaya kadar laf atana ben bilmem der. Sadakatin böylesi görülmemiştir. Yunus, Tapduk dergâhında sabırla pişer, şeyhi sus derse susar, konuş derse konuşur.
Günlerden bir gün Şeyh Tapduk, müritlerine, bugün kırlara çıkın, çiçekler toplayıp getirin, kim en güzel çiçekleri getirecek görelim der. Her biri kendince en güzel çiçekleri toplayıp getiriler. Yunus her vardığı çiçekten eli boş döner. Boynu bükük yüzü yerde ölmüş bir sarı çiçek getirip şeyhine sunar.
Şeyh Tapduk sorar; Yunus’um kırda hiç mi canlı, güzel çiçek yoktu ki ölmüş bir çiçekle geldin? Yunus; vardı Şeyhim lakin tüm çiçekler yüce Allah’ı zikirde idiler bu yüzden solmuş, zikir yapmayan bir çiçeği getirebildim der. Böylece Tapduk Emre Yunus’un kerametlerini bir bir görmeye başlar. Yunus için en ufak bir olumsuzlukta; Yunus’um sen dünya kokuyorsun iki güzellik bir arada olmaz, dünyayı yaşayacak kadar sevmeliyiz bizim işimiz; verici olmak, başkalarına yardım etmek, işimiz ince, yolumuz uzun, bu uzun yolda gayemiz Hakkın rızasını bulmak der.
Tapduk Emre müritleri arasında Yunus’u bir başka sever,ona kalbî nazar eder. Yunus’ta geleceği görür adeta. Gördüğü kerametlerden sonra kendi adını verir Yunus’a. Bizim Yunus, bundan böyle Yunus Emre oluverir. Yunus, merhale merhale yüce Allah’a erer. Bunu fark eden Tapduk Emre; “haydi Yunus’um Anadolu’ya, bizde olan zamanın artık tamam oldu. Ben âsamı atacağım, sen de onun gittiği yöne gideceksin, gittiğin yerlerde âlemi irşat edeceksin. Adın kıyamete kadar anılacak, sevenlerin çok olacak. Biz ilim
anahtarını bundan böyle sana teslim ediyoruz”der.
Yunus, önce Allah’a sonra şeyhine şükranlarını sunar ve çıkar yollara. Anadolu’yu karış karış dolaşır. Gittiği yerlere ilim irfan götürür, sevgiyi kendisine yol eder. Yunus yer yer güzel beyitlerini dile getirir, “hamdık piştik elhamdülillah” der. Yunus Emre’nin zikir dili şiirdir. Genelde söyleyeceğini şiirle söyler, şiirle konuşur. Gün olur: “Şol kudret denizini geçtik elhamdülillah, miskin Yunus çiğ idik piştik elhamdülillah” der.
Gün olur: “Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun, Arkamızdan hayır dua edenlere selam olsun” sözleriyle ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi insanlara anlatmaya çalışır. Ölümün her canlı için kaçınılmaz olduğunu her fırsatta vurgular, geçici âlemde dünyaya çok heves edilmemesini önemser bunun için yüce Allah’ın rızasını her şeyin üzerinde tutar. Bir şiirinde der ki: “Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan”. Böylece malın, mülkün geçici ve faydasız, yüce Allah’ın baki ve hesap gününün çetin olduğunu anlatmaya çalışır.
Yunus Emre yaşadığı dönemde, kendisi gibi büyük velilerle birlikte olmuştur. Bilinenler Mevlana hazretleri ve Hacı Bektaş-i Veli’dir. Bunlar Anadolu’nun dört bir yanından dünyayı aydınlatmak için insanlığa gönül ışığı yakmışlardır. Mevlana, Konya bozkırından, Hacı Bektaş-i Veli Kırşehir’in dumanlı dağlarından, Yunus Emre Eskişehir’in Sakarya- Porsuk nehri kıyılarından iyiliği, güzelliği, doğruluğu tüm insanlara anlatmaya çalıştılar. Bu değerli büyüklerimiz İslam’ı en iyi biçimde yaşadılar ve yaşatmaya çalıştılar.
Onlar yüce Allah’ın haram kıldığını haram, helal kıldığını helal kabul ederler, haram haramdır, ötesi yoktur. Bu büyük insanlar harama bulaşmadıkları için de anlattıkları insanlara tesir eder.
Allah dostları hesap gününün dehşetinden korkar, hayatlarını buna göre tanzim ederler. Onlar için hoşgörü çok önemlidir, gül ve diken gibi, güle ulaşmak için dikene razı
olmak gerekir. Bülbülün güle olan aşkını anlatır, dikenlerin bülbülün bağrını kanattığı halde bir türlü gülden vazgeçemediğini dile getirir. Aşk ve bülbül, gül ve diken her birinin derin manası vardır. Yunus Emre insanlara bu felsefeyle yaklaşmıştır. Taşla gelene aşla gitmiştir. Dikeni gül, ağuyu bal etmiştir, sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz demiştir. Evet, dünya kimseye kalmayacak ancak Yunus Emre dünya var oldukça hep var olacaktır. Hak huzurunda hesabını veremeyeceği dünyalığı olmayacaktır.
Yunus Emredir benim önderim, örneğim, rehberim, şeyhim, her şeyim. Şiir dünyamı aydınlatan ışığım, mısralarıma şevk katan, dizelerle yaramı saran, can acım, ilacım, tabibim,
şairim, gönül tacım, can Yunusum, dilimde, kalbimde, şiirlerimde, kitaplarımda, hep sen varsın, mısralarımda seni dizdim, Yunus’um gönlümün bağlarında seni gezdim. Gönül
dağlarımda dolaştım yüreğimde buldum seni, gönül otağıma aldım seni. Can Yunusum can Yunusum.
**
Ben gelmedim davi için./Benim işim sevi için./Dostun evi gönüllerdir./Gönüller yapmaya geldim./
Der koca Yunus Emre
YUNUS DEDİM
Yunus dedim arılara, petek petek işlediler.
Yunus dedim ağaçlara, çiçek çiçek süslediler,
Ne büyük bir incelik bu duyguların doruğunda,
Şairlerin kalemleri Yunus Emre söylediler.
Yunus dedim bülbüllere, sor dediler erenlere,
Yunus dedim sevgilere, dost dediler yarenlere,
Yedi iklim, yedi derya, sevgi yolladı cihana,
Arı Türkçe, duru üslup yol gösterdi sevenlere.
Yunus dedim tüm çağlara, onu onda anladılar,
Yunus dedim insanlara, sevgi ile dinlediler,
Dar sokakta, uzun yolda menziline vardı Yunus,
Sarıçiçek, dertli dolap Yunus deyu inlediler.
Yunus dedim sevdalara, gel dediler otağına,
Yüz sürdüm elhamdülillah bugün ulu dergâhına,
Sen bir peygamber gülüsün, Türkmen beyi bülbülüsün,
Bırakmam tuttum Yunus'um beni de al ervahına.
Yüz sürdüm elhamdülillah bugün ulu dergâhına.
Rabia BARIŞ T.C. Kültür Bakanlığı Halk Şairi